e-ISSN: 3023-641X
Yayın Aralığı: Yılda 2 Sayı
Başlangıç: 2023
Yayıncı: İstanbul Aile Vakfı

“Güçlü Kadın” Güçlü Aile mi?

Makale Yan Taraf

Seyhan Büyükcoşkun

Özet

Yaşamakta olduğumuz gündelik hayat küresel ekonomik sistemin tayin ettiği düzenlemelerle belirlenen bir akışa sahiptir artık. Materyalist değer sisteminin nüfuz alanına giren toplumlar ekonomik faaliyetlerin öncelikli ve temel insan edimi olarak kodlanmasını da benimsemiş durumdadırlar. Üretken olmak ve üretilen metaın ücretlendirilerek değer bulması bireyin statü kazanmasının, özgür ve güçlü olarak nitelendirilmesinin ön koşulu olarak kabul görmekte ve bir modern hayat paradigması hükmüne geçmektedir. Kadın Hareketinin şiddetli bir şekilde savunduğu bu paradigma kadın emeği arzının artışında küresel kapitalizmin talepleri ile mutabık olmalarını sağlamıştır. Böylece doğal olmayan bir artış hızı göstererek yüksek oranlarda işgücü piyasasına katılan kadınlar üretken, özgür ve güçlü kadınlar olarak toplumsal gelişmişliğin de göstergesini oluşturup uluslararası ölçeklere konu teşkil etmişlerdir. Bu tablodaki en önemli olumsuz etken küçük çocukların bakımı sorunu olarak öne çıkmış ve ev-dışı bakımın kurumsal artışı bir zorunluluk arz etmiştir.

80’li yıllardan itibaren, çok daha fazla kadın emeği arzı için dışsallaştırılan (de-familisation) yüksek oranlardaki çocuk bakımı dikkat çekici bir sosyal olgu olarak raporlanmıştır. Araştırma raporunun ihtarı Batılı endüstrileşmiş ülkelerin hepsinde ev dışı bakımın daha önce hiç olmadığı ölçüde ve uzunlukta saatler boyunca çocukların maruz kaldığı bir gündelik hayat gerçeği haline dönüşmesi durumunadır.

Ülkemizde de kadınların kimlik algısını, toplum ve ailedeki konumunu işgücü piyasalarında yer alması ile ilişkilendiren bugünkü sosyo-politik yaklaşım küçük çocukları kreş sayısını çoğaltarak bir engel teşkil etmekten çıkarma strateji ve hedeflerine sahiptir (Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı, 2024).

Kadınların yüksek sayılardaki istihdamının ailede yarattığı değişimlerin incelenmesi, çocukların ebeveynlerine ihtiyaçlarına dair değerlerin ekonomik roller ile çatışmasının çoğunlukla çocukların aleyhine olan durumları oluşturduğunu göstermektedir. Buna bağlı olarak çocukların kişiselleştirilmiş bakımının (personalised care) sağlıklı bir toplumun hayati önemdeki temeli olduğu vurgulanarak büyük sayılarla ifade edilecek kadar çok çocuğun karşılıklı olarak işleyen duygusal münasebetten mahrum kalmasının toplumların gerilemesine ve çöküşüne yol açacağı ihtarında bulunulmaktadır.

Ülkemizde yürütülen politikaların cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi hedefiyle anneleri iş piyasasına teşvik ederek öncelikle küçük çocukların aleyhine şartları oluşturması ve hâkim kılınan maddeci değerlerin evlilik ilişkisine verilen önemi zayıflatması güçlü toplum hedefine ulaşılmasını zorlaştırmaktadır.

Makale Detayları